Pazartesi, Haziran 05, 2006

Kibrit

yolda bulduğun bi sigara izmaritini alıp içindeki süngeri çıkarıyorsun.. bu çıkardığın süngeri ayakkabının tabanının topuk tarafının yanına koyup yakıyorsun.. topuk tarafı daha geniş olduğundan oraya koyuyorsun.. tam alevli yanarken kibrit kutusunun yan tarafı ile bastırınca üstüne, artık ayakkabında kibrit kutusunun yan tarafındaki kahverengi kibrit yakacak kısma sahip oluyorsun.. kırmızı uçlu swan kibritlerinden yoksa elinde ayakkabında olacak bu dediğim.. sanki ormanda yaşıyoruz da sık sık ateş yakmamız lazım..

ama biz milletçe severiz ateşle oynamayı.. en iyi mangalı biz yakar, bi ateşin başında elimize çubuk alıp oynamadan beş dakkadan fazla duramayız.. bunca ocakbaşı müşteriyi bu noktadan yakalıyor..

mevsim yaz askeriyenin içinde kalan meyva bahçesine daldık, ordan dönüyoruz.. amcaoğlu, ben, bi de bizim mahalleden erdem aşıklar tepesini de aşınca bizim mahalleye geleceğiz.. bizim o tepede yaşadığımız tek aşk uçurtma aşkı o zamanlar.. zate gençliğime gelmeden bi ilkokul, bi kız meslek lisesi yaptılar tepeye.. tapu ve kadastro binasının ordan bahsediyorum.. hah hakimevinin yanı işte.. polisevinin karşısı.. bizim sokak da tepeye doğru uzuyor, yeni yeni binalar yapıyorlar oraya doğru..

dedim ya mevsim yaz.. tepenin otları kurumuş.. hadi! diyoruz.. ot yakalım.. hadi!

çakıyoruz kibriti.. hemen tutuşuyor kuru otlar.. söndüreceğiz ama dairenin çapının biraz büyümesini bekliyoruz.. ki hem şöyle bakınca kararan yer belli olsun.. hem de büyük ateşi söndürmek daha zevkli.. ikindi rüzgarı da bizimle aynı fikirde tepeden mahalleye doğru estikçe kararıyor otlar ne güzel.. başlıyoruz bi başından söndürmeye.. ama ateş bizden hızlı.. tepiniyoruz sönsün diye.. bi süre sonra bacaklarımız kızarmaya başlıyor.. çıkarıyorum omzumdaki çift namlulu plastik tüfeği, onun plastik kabzasıyla vuruyorum uzaktan uzaktan.. erdem başlıyor ağlamaya söndüremeyeceğiz diye.. biz de pek eğlenmiyoruz artık.. alevler inşaatın kalaslarına doğru gidiyor.. yüzümüz gözümüz is içinde uzaktan izliyoruz..

kaçalım!

mahalleye bi iki bina kalana kadar koşuyoruz.. mahallede anlaşılmasın diye tekrar yürümeye başlıyoruz.. o kadar korkuyoruz ki mahallede duramıyoruz yürümeye devam edip yokuşu çıkıyoruz..

2 Comments:

Blogger ssbb said...

ee söndü mü?

5:49 ÖS  
Blogger ÇokŞık said...

bugün bu gibi sitelerde "neron" isimli bi nick kullanmadığımdan ve Ankara'nın hala başkent olup 450 civarı büyükbaş hayvanı barındırabildiğinden anlaşılabileceği gibi söndü..

aslında amcaoğlu itfaiyenin sesini 10 sokak öteden duyduğunu hatırlıyor ama ben hatırlamıyorum.. Erdem'e sormak lazım.. onu da yıllar var ki görmedim.. görsem tanımam kıvamı hakim..

ya ne güzel bi blog bu sandaletligezgin.. eline sağlık..

1:55 ÖÖ  

Yorum Gönder

<< Home